Ocak 14, 2016

Herkese tekrar ve kocaman bir "merhaba"

"Merhaba"


Bloguma dönüp bakmayalı (aslında bakmayalı demek doğru değil, zira her gün o bana ben ona uzun uzun baktık) tam tamına 5 ay 27 gün olmuş. 3 gün daha dayansam yarım yılı tamamlıyormuşum anlayacagınız.  Oysa bu süre zarfında o kadar çok şey değişti ki hayatımda...






İlk olarak 58 kiloya düşüldü...Sonra geri 62 kiloya çıkıldı... Vücudumun iradesi benden güçlü anlayacağınız. Onun eski haline dönme azmi yıldırıyor beni bu sıralar...Zira hayatımda diyetten öne çıkan önemli gelişmeler oldu. 


Ama daha öncesi yeni yerler gezildi, görüldü...Yeni şeyler öğrenildi. Artık hayatımda Akçay'da geçirilen yaz tatilinin güzel hatıraları da var...


Temmuz 08, 2015

ANNEMİN ÖYKÜLERİ - 1 / BEKLEYİŞ

O, mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi. (Nazım Hikmet Ran ) 

O, gözlerinde renkleri - yaprağın yeşilinden suyun yeşiline - delice süzen bir devdi. 

Ben, "minnacık bir kadın"

O'nun yeşil gözleriyle benim - siyahında yarasalar yiten, uçsuz gecelerin karanlığınca - derin bakışlı gözlerimde başladı bu sevda öyküsü...

Uzun koridorun bir yerinde karşılaştık. Bakıştık. Adımlarca sürdü bakışlarımız. Korktum... 

Tanıştırıldığımız gün, elimi uzatamadım O'na. Yalnızca "Hoşgeldiniz" diyebildim. Bir sıcaklık koşturdu yanaklarıma. Kaçtım...

Aynı işyerinde olduğumuzdan hergün defalarca görüyorduk birbirimizi. Konuşmamaya özen gösterdim. Esrik dolaşan bulutlar gibiydim. Sevincimi sezmemeliydi. Sevebilme gücümü tutsak ettiğim yüreğimin başkaldırısını susturmaya çalıştım günlerce...

Temmuz 05, 2015

HAYATTA HEP MUTLU OLURSAM, HAYALİNİ KURACAK NEYİM KALIR?

Bazen hayatınızda tıkandığınızı hissettiğiniz oluyor mu? 


Ne kendinizi, ne de hayatınızdaki kimseyi memnun edemediğinizi hissettiğiniz? 

Haziran 23, 2015

SİZİN DİNOZORUNUZ HANGİSİ?



Daha düne kadar portakala "porkatal", lavobaya "lalabo", müfettişe "müteffiş" diyen oğlumun şu dinozorların Latince isimlerini nasıl olup da hatasız telaffuz edebildiğine olan şaşkınlığım geçmeden, hala neden kedi-köpek değil de dinozor diye düşünürken ve okul derslerinde gösteremediği başarıyı dinozor testlerinde kaydetmesini ibretle izlerken kendimi yeni bir dinozor sağanağının içinde buldum...Bizlerin hayatına 1993 yılında Steven Spielberg'in yönettiği ve daha sonra 2 devam filminin daha çekildiği Jurassic Park ile giren dinozorların artık çocuklarımızın ve hatta torunlarımızın hayatında da vazgeçilmez bir yer edineceklerine kesinlik kazandıran Jurasic World'u izledik oğluşumla karne hediyesi olarak... Ve şimdi hayatımızda gerçek olan onlarca türü yetmiyormuş gibi bir de nur topu gibi Indominus Rex adında hayali bir dinozorumuz var. 

AMAN TANRIM !

Günaydınlar,

Epeydir bloğumu ihmal etmişim. Ama bu gün bombardımana başlıyorum. Bir Diyet, bir Okuduklarım bir İzlediklerim bir de Yaptıklarım borcum var sizlere. Hatta yetiştirebilirsem canım anneciğimin ilk öyküsünü de paylaşacağım...

Biliyorum bahane değil ama insan sağlığı ile uğraşmaya başlayınca diğer tüm şeyleri ihmal edebiliyor. Affınızı diliyor ve bir daha olmayacağına söz veriyorum desem, tutabilir miyim acaba? 

Sevgiyle kalın deyip bu günkü yazılarımı hazırlamak için müsaadelerinizi istiyorum. 

Haziran 16, 2015

ZAMANI BOŞA GEÇİRMEK, YAŞAMI BOŞA GEÇİRMEKTİR.

Merhabalar,

Vaat ettiğim ikinci yenilik ile karşınızdayım. Artık yaptıklarım etiketi altında sizlerle ürettiğim şeyleri paylaşacağım. El işi yapmaya ne zaman başladım tam olarak hatırlamıyorum. Hatırladığım annem her zaman dantel örer, halam iğne oyası yapar, babaannem ise tülbent kenarı işlerdi. Büyüdükçe bunlara havlu kenarları, yastık başları, yatak dantelleri vs vs eklendi gitti. İlk tığı veya şişi elimize kim verdi ne zaman verdi inanın hatırlamıyorum. Ama babaannem ile yaşlı komşu teyzelerin ipi boyunlarına dolayarak örgü örmeleri, örgü örerken sobanın sıcağından bir süre sonra uyuklayıp hatta küçük küçük horuldamaları hala güzel birer anı olarak sızlatır içimi...

Profesyonel anlamda ise ilk el işimi lisede ev ekonomisi dersinde yaptım. Belki para değildi emeğimin karşısında kazandığım ama ders notu da fena bir ödeme türü sayılmazdı hani.. O derste yaptığım mutfak dolabı için hazırladığım örtüleri ne yaptığımı hatırlamıyorum ama buzdolabı örtüsü ve çanta yanda beğenilerinize sunulur efendim...

Liseden sonra epey bir müddet ara verdim el işine...Üniversitede dersler, iş hayatında müfettişlik derken mümkün olmadı bir şeyler üretmeye vakit ayırmak...Aslında şimdi baktığımda stres atmak için ne güzel bir yolmuş da kullanmamışım diye hayıflanmıyor değilim. Ama oğlumun doğumu ile yeni bir hobi edindim kendime: Puzzle. Şu anda evimizde tam 14 adet puzzle'ımız var ve yapılmayı bekleyen 4 adet daha. Puzzle yapmak da en azından el işi yapmak kadar mükemmel bir uğraş ve onları da sizinle paylaşmayı planlıyorum. 


35. yaş günümde ablamdan aldığım hediye tablolar ile ise hayatıma yeni bir sevda katıldı: Etamin...Ve anneme hediye etmek için başladığım tablo ile bir daha hayatımdan çıkaramayacağımı düşündüğüm harika bir uğraşım oldu...Etamin bana uğraşın ötesinde ölmeden önce yapmaya kendime söz verdiğim yepyeni bir hedef de kazandırdı. İnşallah günün birinde bunu da gerçekleştirdiğimi sizlerle paylaşabilirim. 




Haziran 15, 2015

ALAMUT 4: NİZAMÜLMÜLK


"DEVLET KÜFÜRLE DEĞİL, AMMA ZULÜMLE YIKILIR"


Adı "Devletin Düzeni" anlamına gelen“Nizamülmülk” kavramı ile bütünleşmiş ve yukarıdaki sözüyle meşhur ünlü devlet adamının asıl adı, Hasan b. Ali b. İshak’tır. Onuncu yüzyılın ortalarından itibaren İran ve Mezopotamya’yı fethederek, buraya yerleşen ve 11. yüzyılın ortalarında gücünün doruğuna ulaşan Selçuklu Devleti’ne tam 29 yıl vezirlik yapmış büyük bir devlet ve siyaset adamıdır. Miladi 1018 yılında Tus Şehrinde doğmuş ve iyi bir eğitim almıştır. Bu eğitimini İran’ın büyük şair ve bilgini Ömer Hayyam ile kahramanımız Bâtınî tarikatının kurucusu Hasan b. Sabbah ile birlikte görmüş olmasının rivayet olduğunu doğum tarihleri nedeniyle artık biliyoruz.  Siyasi kariyerine Gazne Devleti’nin Horasan genel valisi Ebu’l- Fazl Suri’nin yanında başlayan Nizamülmülk, 1040 yılında Dandanakan Savaşı’nın ardından Selçukluların hizmetine girmiştir. Alparslan’ın 1064 yılında Selçuklu Sultanı olmasıyla yıldızı parlayan Nizamülmülk, vezirlik makamına kadar yükselmeyi başarmıştır. Alparslan’ın ardılı olan Melikşah döneminde de (1072–1092) vezirliğe devam etmiş ve bu dönem Nizamülmülk'ün akıllı, tedbirli ve adaletli idaresi sayesinde  Büyük Selçuklu Devleti'nin en parlak ve en şanlı devri olmuştur. 

Haziran 13, 2015

ACI, GURUR, ENDİŞE, MUTLULUK...HAYAT TAM DA BU DEĞİL Mİ?

Merhabalar,

Hastahane işleriydi, seçimdi, karne heyecanıydı, mezuniyetti derken epeydir ihmal ettim bloğumu... Bu gün de çok dişe dokunur bir şeyler paylaşacağımı söyleyemem ya...Biraz can sıkıntısı, ama bolca mutluluk ve gurur dolu günlerdi benim için...

Can sıkıntısı doktorlardan gelen haberler ile ilgili. 23 nisan tatilinde ayak başparmağımda oluşan sıkıntının bir türlü geçmemesi nedeniyle gittiğim hastahaneden biyopsi randevusu ile dönünce biraz canım sıkıldı açıkcası. Bir de smear testi ve mamografide izlenmesi gereken bir iki olumsuzluk bildirilince hepten bozuldum...Taa ki bu gün konuştuğum bir kadın doğumcu arkadaş çok fazla endişelenecek bir şey olmadığı konusunda beni rahatlatıncaya kadar... 

Bunlardan bahsetmek güzel değil...Önemli olan oğluşumun ilkokulu bitirmiş olması...Önce mezuniyet balosuna hazırladık kendisini...Ceketi ve kravatıyla o kadar büyümüş göründü ki gözüme...Bir kez daha oğlan annelerinin evlatlarını gelinleri ile neden paylaşamadığını anladım...Çünkü biz sadece anne değil aynı zamanda aşığıyız oğullarımızın...Tıpkı kendi yarattığı heykele hayran kalan heykeltraşlar gibi... Bu nedenle ilgilerini, sevgilerini başka bir kadınla paylaşmak zor geliyor...Kıskanıyoruz var mı ötesi...Kızlarımızı, yüreklerinin başka bir erkeğe ait olduğunun kabulü ile büyütüyoruz ama oğullarımızın kalbinin başka bir kadına ait olduğu gerçeği ağır geliyor bize...

Cuma günü ise karnesini aldık, yanında takdir belgesi ile...Umarım hayatı boyunca hep onur duyacağı işlere imzasını atar canışım...Sizleri bilmiyorum ama benim göğsüm sıkışıyor böyle zamanlarda...Herhalde hislerimin yoğunluğu ağır geliyor yüreğime...Bi kaç damla gözyaşı akıtmadan da rahatlayamıyorum...Dilerim hayat hep böyle güzel anılar bıraksın kalbimizde...

Haziran 03, 2015

ANNEM / GELME EY ECEL!



"Cahil cahil konuşma doktor! İnsanın babası ölür mü?" demişti Kardeş Payı'nın bir bölümünde Murat Cemcir'le Ahmet Kural...Baştan sonuna kadar hüngür hüngür ağlayarak izlediğim dizi paramparça etmişti beni o gece...Deyim yerindeyse böğrüme öküz oturmuştu sanki...En sevdiğimiz insanlara ölümü kondurmanın ne kadar zor olduğunu o kadar güzel anlatmışlardı ki...

Bu gün annemin yazdığı şiirlerin ilkini sizlerle paylaşmak için bilgisayarın karşısına geçtiğimde ve o güzel elyazısı ile kaleme aldığı "ÖLDÜĞÜMDE" başlıklı şiirini görünce de aynı ürperti dolaştı bedenimde ve aynı ağırlık çöktü yüreğime...

THE İMİTATİON GAME: ENİGMA


BAZEN KİMSENİN HAYAL EDEMEDİĞİ ŞEYLERİ, HAYAL EDİP YAPABİLEN İNSANLAR VARDIR... 

Filmi vizyonda olduğu dönemde izleme fırsatı yaratamamıştım kendime. Hatta sinemaya gittiğim gün tercihimi Whiplash'den yana kullanmıştım. Ama hiç pişman değilim! Tabii bu yargı kesinlikle Enigma'nın kötü bir film olmasından değil tamamiyle Whiplash'e olan hayranlığımdan kaynaklıyor. Whiplash hakkındaki görüşlerimi daha önce paylaşmıştım sizinle, dün ise Enigma'yı izledim D-Smart'ta ve insanların kendilerinden farklı yaşantıları olan insanlara karşı ne kadar acımasız olabildiklerine yeniden tanık oldum. O kişi binlerce hatta milyonlarca insanın yaşamını kurtaran bir dahi de olsa. Sizlere de çookkk tanıdık gelmiyor mu?

Haziran 01, 2015

ALAMUT-3: İSMAİLİYYE NEDİR?

İSLAMİYETTE BÖLÜNME 

Hasab Sabbah'ı anlamak için önce İsmailiyye'yi anlamak, onu anlamak için ise Şiiliği anlamak gerekir. Bu da bizi İslamiyet'in en acı olayına Kerbela'ya kadar götürür. Kerbela'yı anlamak için ise Hz. Ali'yi bilmek gerekir. 

Peygamberimiz Hz Muhammed'i diğer peygamberlerden farklı kılan en önemli özelliklerinden biri de insanlara kendisinin onlardan hiçbir farkının olmadığını, sadece bir insan olduğunu sürekli vurgulamış olmasıdır. Yine de O'nun ölümüne hazırlıksız olan Müslümanlar vefatından sonra büyük bir boşluk yaşamışlar ve yerine imam olması gereken kişi hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Şu anda İslam dünyasının paramparça olmasının kökenleri işte bu ihtilafa dayanır. Peygamberimizin vefatından önce vekili olarak damadı ve yeğeni Hz. Ali'yi tayin ettiğine inanan Hz. Ali şiaları (taraftar anlamına gelmektedir.) ile Hz. Ebubekir ve devamındaki halifelerin meşruluğunu kabul eden diğer Müslümanlar arasında tarih boyunca gerek siyasi gerekse dini açıdan mücadeleler devam edecektir. 

Mayıs 29, 2015

HASAN SABBAH


Tarihi roman okumanın en büyük handikaplarından biri tarihin nerede bitip kurgunun nerede başladığını asla bilememektir. Bütün Türkiye'nin Kanuni Sultan Süleyman dönemini Muhteşem Yüzyıl'dan öğrendiğini düşünürseniz daha iyi anlarsınız belki demek istediğimi. Wladamir Bartol'un kitabında da beni aslında uykumdan edecek kadar heyecanlandıran bu duygunun ta kendisi idi. Okuduğum şeylerin ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğunu bilmemek ve önümde duran bu yeni gizemi keşfetmek arzusu... Nitekim daha araştırmamın en başında romanın ana kurgusunu oluşturan Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'ın sınıf arkadaşlıklarının, fedailerin haşhaş kullandıklarının ve Alamut Kalesi'nin arkasında yaratılan sahte cennetin tamamiyle uydurma olduğunu öğrendim. Wladamir Bartol romanını büyük ihtimalle Hasan Sabbah'ın Avrupa'da tanınmasını sağlayan Marco Polo'nun Seyahatnamesi'nde verilen bilgilere istinaden yazmıştı.

Mayıs 28, 2015

HAŞHAŞİLER ÜZERİNE TARİHİ BİR ROMAN: ALAMUT...

"HİÇ BİR ŞEY GERÇEK DEĞİLDİR, HER ŞEYE İZİN VERİLMİŞTİR."

Kitabı bitireli tam bir hafta oluyor... ama hakkında çok ama çoookkk şeyler yazabileceğim bu kitabı bir yazıya nasıl sığdırırımın derdiyle bir türlü yazmaya başlayamadım. En son dün gece kocaman bir heyecan dalgası içerisinde ne yapacağımı buldum...O kadar heyecanladım ki bütün geceyi düşünerek, plan yaparak ve taslak hazırlayarak geçirdim. Uyuyabildiğimde saat 6:00'dı ve en son hatırladığım Allah'a "Ne olur bu heyecanım uykusuzluğuma yenik düşmüş bir şekilde uyanmayayım. Sanki tüm geceyi uyuyarak geçirmiş gibi dinç uyanmamı sağla!" diye dua ettiğim. Ve saat 8:30'da evi derleyip topladıktan sonra yazımın ilk bölümünü yazmak için bilgisayar başındayım.

Hayatta beni en çok dehşete düşüren şeylerden biri insanların ortalama bir insan zekasıyla bile mantıksız olduğu aşikar olan şeyleri nasıl göremeyip, deyim yerindeyse ipe sapa gelmez şeylere nasıl inandıkları ve inandıkları doğrultusunda da körü körüne itaatkar olup, başka insanların canına bile kastedebildikleri konusudur. En basitinden batıl inançlar: "şeytan kulağına kurşun" diyerek tahtaya vurup, bir yandan kulağımızı çekerken bir yandan öpücük atmak mesela... Ya da holiganların sırf tuttukları takım için diğer takım taraftarlarını öldürebilmeleri... Köktendinci örgütlerin kendilerine gelişmiş ülke vatandaşlarından bile taraftar bulabilmeleri... İntihar bombacıları... Ölüp de yeniden dirildiğini iddia eden sahte şeyhlerin müridi olanlar..."Karımla yatakta görsem kıskanmam" dedirtecek boyuta varan yalakalık... Ve daha sayılabilecek yüzlerce binlerce örnek... 

Mayıs 26, 2015

NEŞELİ GÜNLER... Mİ?



Bu yazıyı yazmak aslında Neşeli Günler filmini tekrar izlediğim geceden beri aklımda… Bin defa yayınlansa bin defa izleyeceğim o şirin turşucu ailenin yaşamını bu sefer kahkahadan çok buruk bir gülümseme ile takip ettim. Nedeni ise anne ve babanın boşanmış olmasının o yaşa gelmiş çocuklarda bile açtığı derin yaraya ilk defa bu kadar dikkatle bakıyor olmamdı. Daha önce yıllar öncesinin temiz insanlarının temiz yaşantıları diye özlemle izlediğim, Adile Naşit, Münir Özkul ve Şener Şen’in dev oyunculukları ile bir o kadar sıradan, bir o kadar saf, bir o kadar komik ve bir o kadar yaşamın ta kendisi olan film bu kez yüreğime bir kor bıraktı. En büyük çocuklarının kendisini istemeye gelecek aileden utanarak anne-babasının boşanmış olduğunu gizlemesi, üstünden 10-15 yıl geçmiş olmasına rağmen hala anne ve babasını bir araya getirmeye çalışmaları ve onları buna zorlamak için açlık grevine gitmeleri... Boşanmış ailelerin çocukları neler yaşıyordu? İlişkilerimizdeki “turşu nasıl yapılmalıdır?” kadar küçük veya “dayak” gibi büyük sorunları kendimiz adına bir çözüme kavuştururken, en sevdiklerimizi ihmal etmeye hakkımız var mıydı? Boşandık diye eşimizi, çocuklarımızın anasını, babasını hayatımızdan külliyen dışlama lüksünü bize kim veriyordu? Ya da daha kötüsü, boşandık diye çocuklarımızdan vazgeçmek de neyin nesiydi? Bütün film boyunca bunları ve daha nicelerini düşündüm durdum.

Mayıs 14, 2015

ABDESTLİ KAPİTALİZM

"ÖNCE EKMEK GELİR, SONRA AHLAK!" Bertolt Brecht 

Wikipedi şöyle tanımlıyor: " Kapitalizm, özel mülkiyetin, üretim araçlarının büyük bölümüne sahip olduğu ve işlettiği; yatırım, gelir dağılımı , üretim, mal ve hizmet fiyatlarının arz ve talebin buluştuğu piyasa ekonomisi tarafından belirlendiği sosyal ve ekonomik sistemdir." Bu kapitalizmin "yersen" tanımı ama işin "özü" şu:  


Mayıs 11, 2015

YENİLMEZLER 2: ULTRON ÇAĞI


AKSİYON VAR, KOMEDİ VAR, AŞK VAR VE SONUNDA YİNE İYİLER KAZANIYOR! DAHA NE OLSUN?



Film 1 Mayıs'da gösterime girmeden çok önce oğlum filmi izlemeye gideceğimiz konusunda hem babasına hem de bana söz verdirmişti bile. Anneannesinden döndüğümüz günün ertesinde yani 2 Mayıs'da soluğu sinemada aldık biz de...Anlaşılan filmi bu kadar merak eden sadece biz değilmişiz çünkü IMAX seanslarında yer bulabilmemiz mümkün olmadı. Biz de filmi 3D ve oğlumuzla birlikte gittiğimiz için haliyle Türkçe dublajlı olarak izledik. Filmin fragmanlarında Ultron seslendirmesi bir harika olduğu için Türkçe izleme konusunda tereddütlerim vardı ama açıkça söylemek gerekirse dublajlı hali de bir o kadar başarılıydı.

Mayıs 08, 2015

ANA-BABA VE ÇOCUK


6. Kitabın Ardından,

Bu sefer biraz uzun sürdü kitabımı bitirmem...Hem annemlere gitmek, hem de dönüş sonrası bekleyen işler kitabımla aramı biraz soğuttu. Prof. Dr. Haluk Yavuzer'e ait kitabı, oğlumun ilk yaşlarında almıştım onu yetiştirirken bana kılavuz olsun diye. İçinde yazılanları ne kadar uygulayabildiğime gelirse "Eh! Birazcık!" diyebiliriz. Ne yazık ki insanın kendi anne-babasından gördüğü metotları terk etmesi pek kolay olmuyor. E sonuçta ortaya çıkan mahsul de şimdilik ! (ergenlik henüz atlatılmadığı için kesin yargı bildiremiyorum) pek fena değil. Bilimsel olarak çok doğru şeyleri yapmamış olsam da sezgisel anneliğim o kadar da berbat değil demek ki...

Nisan 22, 2015

AYAKKABI TUTKUSU

Eğer bir kıza doğru ayakkabıyı verirseniz, o dünyayı bile fethedebilir.”Marilyn Monroe




Çocukluğumuzun bayramlarının en büyük heyecanı sabah başucumuzda uyandığımız yuvarlak burunlu, alçak topuklu, bilekten ya da ayağın üst kısmından atkılı, kırmızı veya siyah ama illa ki parlak ayakkabılarıydı.

O ayakkabıların bir kız çocuğu için ne kadar önemli olabileceğini Anna Davis’in Ayakkabı Kraliçesi kitabını okuyunca anladım. Benim için ayakkabı hiçbir zaman bir tutku olmadı. Renkleri ve modelleri beni cezbeden çok ayakkabı oldu ama ihtiyacım olmadığı halde aldığım ayakkabı sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu nedenle hemcinslerimdeki ayakkabı tutkusu benim için hep bir anlaşılmazdı. Bu roman sayesinde tutkunları için bir ayakkabının neden asla sadece bir ayakkabı olmadığını anladım.

Nisan 16, 2015

NEDİR BU KADINLARIN AYAKKABI DÜŞKÜNLÜĞÜ

 AYAKKABI KRALİÇESİ

Yeni haftamızın kitabını seçtim...Ayakkabı Kraliçesi Anna Davis tarafından yazılmış bir roman...Arka kapağında yapılan özete göre romanımızın konusu şöyledir:" 1920'lerin Parisi. Çılgın yıllar! İngiliz sosyetesinin en güzel kadınlarından Shelby King, günlerini şık kıyafetler içinde, en gözde sanatçıların, yazarların ve toplumun önde gelenlerinin katıldığı partilerde geçirir. Bohem bir hayat, zengin bir koca, lüks bir apartman dairesi ve ayakkabılar! Paola Zachari, tutku objesine dönüşen ayakkabıların tasarımcısıdır. Shelby de bir çift Zachari ayakkabısına sahip olma tutkusuna kapılır. Sadece ayakkabılar değil, onları tasarlayan Zachari de bu tutkunun bir parçası olur." 

Yine aşk, yine tutku dolu bir hafta bizi bekliyor. 

Nisan 15, 2015

BEN KÜFÜRBAZ DEĞİLİM... İLHAM PERİLERİM SÜRTÜK...

CAN YÜCEL

1926 İstanbul doğumlu. Eski milli eğitim bakanı, Köy Enstitüleri'nin kurucusu Hasan Âli Yücel'in oğludur. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde Latince-Yunanca okudu. Öğrenimine İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde klasik filoloji okuyarak devam etti. Sanat tarihi dersleri izledi. Şair, çevirmen ve radyo görevlisi olarak tanındı. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra'da BBC'nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı (1953-1958). Türkiye'ye döndükten sonra bir süre turist rehberi olarak çalıştıktan sonra bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını sürdürdü. Nazım, nesir çevirileriyle de tanınan Can Yücel, şiir alanında ilk kitabı YAZMA (1950) dan sonra uzun bir süre biçim arayışlarıyla oyalandı.