Haziran 01, 2015

ALAMUT-3: İSMAİLİYYE NEDİR?

İSLAMİYETTE BÖLÜNME 

Hasab Sabbah'ı anlamak için önce İsmailiyye'yi anlamak, onu anlamak için ise Şiiliği anlamak gerekir. Bu da bizi İslamiyet'in en acı olayına Kerbela'ya kadar götürür. Kerbela'yı anlamak için ise Hz. Ali'yi bilmek gerekir. 

Peygamberimiz Hz Muhammed'i diğer peygamberlerden farklı kılan en önemli özelliklerinden biri de insanlara kendisinin onlardan hiçbir farkının olmadığını, sadece bir insan olduğunu sürekli vurgulamış olmasıdır. Yine de O'nun ölümüne hazırlıksız olan Müslümanlar vefatından sonra büyük bir boşluk yaşamışlar ve yerine imam olması gereken kişi hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Şu anda İslam dünyasının paramparça olmasının kökenleri işte bu ihtilafa dayanır. Peygamberimizin vefatından önce vekili olarak damadı ve yeğeni Hz. Ali'yi tayin ettiğine inanan Hz. Ali şiaları (taraftar anlamına gelmektedir.) ile Hz. Ebubekir ve devamındaki halifelerin meşruluğunu kabul eden diğer Müslümanlar arasında tarih boyunca gerek siyasi gerekse dini açıdan mücadeleler devam edecektir. 


Hz.Ali'nin halifeliği sırasında öldürülmesinin ardından oğlu Hz.Hasan Müslüman kanı dökülmemesi için hilafet makamından feragat etmiş, böylece halifelik Emevi soyundan gelen Muaviye'ye geçmiştir. Muaviye'nin yapılan anlaşmaya aykırı davranarak hilafeti kendisinden sonra oğlu I. Yezid'e bırakmaya kalkması ise Hz. Ali'nin diğer oğlu Hz.Hüseyin'i isyan ettirmiş ve halifeliğini ilan etmek için ailesi ve 70 taraftarı ile birlikte Kufe'ye doğru hareket etmiştir. Ancak Kerbela'da Yezid'in 4.500 kişilik ordusu tarafından durdurularak önce aç ve susuz bırakılmışlar, daha sonra ağır hasta olduğu için savaşa katılamayan oğlu Zeynel Abidin dışında tamamı katledilmişlerdir. Savaş sonrasında Hz. Hüseyin'in ailesi esir alındı ve yargılanmak üzere Şam'a götürüldü. Sağ kalanların Ehli Beyt'e karşı işlenen suçları kulaktan kulağa anlatması Yezid aleyhtarı oluşumların başlamasına ve mehzep ayrılığının temellerinin atılmasına sebep oldu. 10 Ekim 680 tarihinde meydana gelen bu olay İslamiyet tarihinde derin bir bölünmenin sebebi olacak ve Müslümanlar arasındaki bu bölünmeler "imamet" temelinde hız kesmeden artmaya devam edecektir. 

Şii veya çoğulu Şia "Ali'ye yandaş, taraftar olan kimseler" anlamına gelmektedir. "Şiat-u Ali" yani "Ali'nin takipçileri" anlamına gelen ifadenin kısaltılmış formudur. Şiiler Hz. Ebubekir de dahil olmak üzere Hz.Ali dolayısıyla Hz. Muhammed soyundan gelmeyen hiç kimsenin hilafetini kabul etmezler. Onlara göre imamet Hz. Ali'nin soyundan devam etmektedir. Bu imamlar sırasıyla: Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed el-Bakır, Cafer'i Sadık, Musa el-Kazım, Ali er-Rıza, Muhammed el-Cevad, Ali Naki, Hasan ul-Askeri ve Muhammed Mehdi'dir. Ancak dediğim gibi söz konusu iktidar olunca ayrılıklar ve bölünmeler son bulunmamış ve Şiiler de kendi içlerinde Zeydilik ( Beşçiler), İsmailiyye (Yediciler) ve İsnaaşeriyye (Onikiciler) olmak üzere devam etmiştir. 

İsmailiyye inancı diğerlerinden farklı olarak imamet sırasının 6. imam Cafer'i Sadık'tan sonra Musa el-Kazım ile değil, oğlu İsmail bin Cafer el_Mübarek'in oğlu Muhammed bin İsmail eş-Şakir ile devam ettiğine inanmaktadır. Hasan Sabbah, bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere 17 yaşına kadar ailesinden gelen 12 imamcı anlayışa dahil iken, karşılaştığı iki dai'nin etkisi ile İsmailiyye inancı ile tanışmış ve hayatını bu inancı yaymaya adamıştır. Ancak, Kahire'deki halife Mustansır'ın himayesinde toplanan İsmailiyye taraftarlarının da bölünmeden nasibini alması gecikmeyecektir. Nitekim, Halifenin ölümü üzerine hilafetin büyük ve küçük oğul arasındaki paylaşım savaşı büyük oğul Nizar'ın ölümü ile sonuçlanacak, böylece İsmailiyye de Hasan Sabbah liderliğindeki Nizariyye ile Musta'iyye adıyla günümüze kadar birbiriyle çekişen iki büyük kola ayrılacaktır. Ve ne yazık ki siyasi bölünmeler ile dini bölünmelerin iç içe yaşandığı bu tarihsel süreç, başta Sünnilik ve Şiilik, ve alttaki pek çok kollarıyla mezhepler ve onların altındaki tarikatlar ile günümüzde birbirinin camisine bile giremeyecek ölçüde karşısındakine düşman Müslümanlar yaratarak halen devam etmektedir. 

Peki İsmailiyye inancının öğretileri nelerdir? Bu inancın en belirgin özelliği zahir ve batın ayrımıdır. Zahir görünen ve batın gizli, duyularla algılanamayan ancak varlığı da kesin olarak bilinen demektir. Bu düşünceye göre, Kur'an Ayetlerinin bir zahiri yani görünen, bir de batıni yani gizli anlamları vardır. Gönderilen kitap ve hükümler peygamberlere göre değişmesine rağmen onun ötesindeki anlam yani batıni hususlar kesinlikle değişmeyen asli gerçeklerdir. Peygamberler vahyin zahiri anlamını, imamlar ise batıni anlamını ortaya koyanlardır.  Batıni anlamın ortaya çıkarılması için te'vile başvurmak gerekmektedir. Mezhebin prensiplerine uygun olarak yorumlama demek olan te'vil zahirin öze ulaşmayı engelleyen kabuğunu kırmayı sağlar ve davranışlarını manevi öze uydurmayı başaran mümin için şeriata bağlanma zorunluluğu artık söz konusu olmayacaktır. Örneğin namaz imama kalben yönelmek, oruç davetin sırlarını ifşa etmemek, hac imamı ziyaret etmek şeklinde yorumlanmış ve uygulanmıştır. 

Bu inanca göre, Peygamberlere "Natık", yardımcılarına da "Samet İmam" unvanı verilir. Her yedi "İmam" silsilesinin sonunda bir "Natık" gönderildiği böylece dinin sürekli olarak geliştirildiği söylenir. Bu Yedili-Döngü Nazariyesi sebebiyle İsmailiyye i'tikadı "Yedicilik" olarak da adlandırılmaktadır. Buna göre Dünya hiçbir zaman imamsız kalamaz ve kalmayacaktır da. İmamların görevi dini yaymak ve yüceltmektir. Aynı zamanda siyasi iktidarı da elinde bulunduran imama itaat imanın şartıdır. İmamın günahsız olduğuna, insanları hidayete ulaştırma görevi verilmiş yanılmaz ve sözü Kur'an yerine geçen kutsal insanlar olduğuna inanılır. Özellikle Nizari İsmailiyye'sinde imamet o kadar kuvvetlidir ki, Hindistan'daki Hocalar'a göre imamlığı devam ettirdiğine inanılan Ağa Han Allah'ın bir ölçüde içinde intikal ettiği kimse olarak düşünülmektedir. Yaşayan imam dönemindeki şartlara göre mensuplarını yönetir. Zira imam bizzat Allah tarafından gönderilmiştir. Ve bu inancın mensupları da ki sayılarının 10 milyona yakın olduğu tahmin edilmektedir mezhep kuralları gereği gelirlerinin 8'de 1'ini Ağa Han'ın banka hesaplarına yatırmak zorundadır. Ağa Han ailesi 2009 yılında Forbes Dergisi'nin açıkladığına göre yaklaşık 800 Milyon $'lık servetiyle Dünya'nın en zengin on kraliyet ailesinden birisidir.

İsmailiyye inancının bir önemli prensiplerinden biri de takiyye'dir. Takiyye kişinin bir tehlike karşısında gerçek inançlarını gizleyebilmesini öngörür. Hz. Ali döneminden beri, gerek siyasi gerekse dinsel erki elinde bulunduran halifelere karşı yürütülen bir inanç ve hareket olmasından ötürü gizliliğin İsmailiyye inancı için hayati önem arzetmesini anlamak hiç de zor olmasa gerek. Bununla birlikte, günümüzde de "Hedefime ulaşmak için gerekirse papaz cüppesi bile giyerim" şekline bürünerek varlığını sürdüren takiyyeciliği, bu inancı kötülemek  için kullanmaya kalkanlara da sanırım çok fazla şey anlatmamıza gerek yoktur.

İsmailiyye inancında bir de genellikle harf ve sayıların taşıdığı ileri sürülen sırri ve manevi özelliklere dayanılarak yapılan batıni te'viller sonucunda ortaya çıkan kendilerine has bir kozmoloji anlayışı ve devri kutsal tarih yer almaktadır. Devri kutsal tarihten kasıt yukarıda bahsettiğimiz her yedi "İmam" silsilesinin sonunda bir "Natık" gönderilmesi iken kozmoloji anlayışı için şu örnek verilebilir: Nizari İsmailiyyesinin merkezi yönetimi konumunda olan Alamut ya da Elemut Kalesi'nin kelime anlamı "Kartal Yuvası"dır. Ebced hesabına göre "Elemut" Hicri 483 yılına tekabül etmektedir ki bu sayı kalenin Hasan Sabbah tarafından zapt edildiği yıla karşılık gelmektedir. Bir ara televizyonlarda da bir hayli popüler olan Kuran'ın Matematiksel Mucizeleri konusunu sanırım hepiniz hatırlıyorsunuzdur.

Bu inancın Allah, akıl, ruh, Mehdi, kıyamet, enkarnasyon (ete kemiğe bürünme), ilim ve bilgi üzerine doktrinlerine bakıldığında Helenistik Ortadoğu'nun kültürel arka planından tutun, Yahudilik, Hristiyanlık, Zerdüştlük, Budizm ve hatta Mezopotamya ve Antik Yunan uygarlıklarının etkileri açıkça görülmektedir. Nitekim kaleyi yerle bir eden Moğol prensi Hülagu'nun resmi tarihçisi Cüveyni tarafından ifade edildiğine göre sadece yanıp kül olması bile 7 gün 7 gece sürecek büyüklükte bir kütüphanesi bulunan Alamut'ta hiç bir yedek nüshası da bulunmayan sayısız eser kül olmuştur.

Konu hakkında siz de benim gibi gittikçe artan bir merak duymaya başladıysanız sizlere Farhad Daftary'nin İsmaililer-Tarihleri ve Öğretileri kitabını tavsiye edebilirim. Tabii 2006 yılında Doruk Yayınevi tarafından basılan ancak tek baskı yapan kitabı bulabilirseniz. Bununla birlikte aynı yazarın Alamut Efsaneleri isimli kitabına ulaşmanız zor olmayacaktır. Aynı zamanda Faik Bulut'un Hasan Sabbah Gerçeği ve Bernard Lewis'in Alamut Kalesi ve Hasan el-Sabbah kitapları da aydınlatıcı eserler. Eğer kalbiniz dini karalamalardan uzak ve olabildiğince tarihsel ve nesnel yazılmış kitaplar okumaktan yanaysa...







   


         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder