“Eğer bir kıza doğru ayakkabıyı verirseniz, o dünyayı bile fethedebilir.”Marilyn Monroe
Çocukluğumuzun bayramlarının en büyük heyecanı sabah başucumuzda uyandığımız yuvarlak burunlu, alçak topuklu, bilekten ya da ayağın üst kısmından atkılı, kırmızı veya siyah ama illa ki parlak ayakkabılarıydı.
O ayakkabıların bir kız çocuğu için ne kadar
önemli olabileceğini Anna Davis’in Ayakkabı Kraliçesi kitabını okuyunca
anladım. Benim için ayakkabı hiçbir zaman bir tutku olmadı. Renkleri ve
modelleri beni cezbeden çok ayakkabı oldu ama ihtiyacım olmadığı halde aldığım
ayakkabı sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu nedenle hemcinslerimdeki
ayakkabı tutkusu benim için hep bir anlaşılmazdı. Bu roman sayesinde tutkunları
için bir ayakkabının neden asla sadece bir ayakkabı olmadığını anladım.
Peki neydi
bu ayakkabı tutkusu?
Bence, kadınlardaki meşhur ayakkabı tutkusunu
yaratan çocukluğumuzun o parlak (literatürdeki
ismi ile) Mary Jane ayakkabılarıydı. Sadece yeni alınan bir ayakkabı olduğu için değil, temsil ettiği şeyler nedeniyle
tabii. Bi defa o ayakkabıyı giydiğinizde kendinizi kadın gibi hissederdiniz. İkincisi
o parlak ayakkabılar ancak bir prensesin olabilirdi; masallardaki gibi….Kısacası
ayakkabının ötesinde bir şeydi onlar…Hayallerimize dokunurlardı. Anna Davis’in
deyimiyle “Hayallerden yapılmış ayakkabılar”dı….
Yaşam Tasarım Merkezi
kurucusu Ebru Demirhan’a göre ise tüm bağımlılıklarda
olduğu gibi ayakkabı bağımlılığının da kaynağı, kişinin babası ile
arasındaki eksik duygunun tamamlanma ihtiyacıydı. Kişinin babasından almak istediği ve alamadığı duygu ne ise sık tekrarlanan eylemler olarak hayatımızda
yer alıyordu ve duygu tamamlanamadıkça eylemin şiddeti
artıyor böylece bağımlılık oluşuyordu. Ayakkabı da köklenme ihtiyacı ile ilgiliydi ve babaya güvenmekle ilgili hisler yeterli değilse ayakkabı bir tutku haline dönüşüyordu.
Yazarımız
da aynı kanıda olmalıydı ki, roman kahramanımız Genevieve Shelby King de ayakkabı
tasarımcısı Paola Zachari’ye ayakkabılara neden düşkün olduğunu anlatırken, Mary Jane
ayakkabılarının annesinin mutlu olduğunu
gördüğü o tek günde alındığından ve
annesini hiç mutlu edemediği için babasına olan
büyük nefretinden bahsediyordu.
Rüya terapisti ve psikiyatr Nusret Kaya'ya göre de, ayakkabı tutkusu olan kadınların cinsellikle ilgili sorunları olabilirdi. " Rüya dilinde ayakkabı vajinal simgeydi ve vajinal orgazm yaşamayan kadınların rüyalarında ayakkabı görmeleri tesadüf değildi. Zamanla karşı konulmaz bir ayakkabı satın alma hastalığına dönüşüyordu ve bu aslında alt beyin ve kuyruğunun farkında olmadan ve umutsuzca vajinadaki ışığı arayışıydı."
Kocası Robert’a aşık olmayan ve onunla sadece baba evindeki o mutsuz ve kapalı hayatından kaçmak için evlenen Genevieve’in ayakkabılara olan tutkusunun kaynağı yoksa şu kelimelerde mi gizliydi:
Rüya terapisti ve psikiyatr Nusret Kaya'ya göre de, ayakkabı tutkusu olan kadınların cinsellikle ilgili sorunları olabilirdi. " Rüya dilinde ayakkabı vajinal simgeydi ve vajinal orgazm yaşamayan kadınların rüyalarında ayakkabı görmeleri tesadüf değildi. Zamanla karşı konulmaz bir ayakkabı satın alma hastalığına dönüşüyordu ve bu aslında alt beyin ve kuyruğunun farkında olmadan ve umutsuzca vajinadaki ışığı arayışıydı."
Kocası Robert’a aşık olmayan ve onunla sadece baba evindeki o mutsuz ve kapalı hayatından kaçmak için evlenen Genevieve’in ayakkabılara olan tutkusunun kaynağı yoksa şu kelimelerde mi gizliydi:
“ Robert’in
töreni andıran ‘öncesi’ adetleri vardı. Kapısını değişik biçimde çalardı. Sonra
kim olduğunu söylemesi gerekliymiş gibi, içeri girmeden önce, ‘Benim’ diye
seslenirdi. Sol taraftan, ama her zaman soldan, yatağa girer ve soğuk
ayaklarını Genevieve’inkilere dayayıp ısıtırdı.
Bir de ‘o
esnada’ ritüelleri vardı. Önce boğulacak gibi olmasına neden olan, bol sakallı
öpüşmeler, sonra da çarşafların altında bitmek bilmeyen debelenmeler. Sonuçta,
Robert pijamasını çıkarır, üzerine çıkar ve işini görürdü. Kıpkırmızı yüzü,
mekanik hareketleri ve bütün ağırlığıyla. Ve çarpma sesi başlardı. Takkada tak.
Giderek daha hızlı. Tıpkı fazla kurulmuş bir oyuncağın üzerinde sevişmek
gibiydi.
Bittikten
sonra, çıplak omuzlarında daireler çizer ve canı en konuşmak istemediği anda onunla
konuşmaya çalışırdı.
‘Ne
düşündüğünü bilmek istiyorum çünkü sen benim karımsın’
Genevieve,
olmaya çalışıyorum diye düşündü. Gerçekten çabalıyorum. ”
Her ne kadar erkeklerin bu tutkuya anlam veremedikleri daha doğrusu bunu anlamsız buldukları söylense de bundan rahatsız olmalarının tek sebebi aslında mevzunun sadece ayakkabıdan ibaret olmadığını seziyor olmaları bence. Ama hangi erkek partnerine yetersiz geldiğini ve bunun bir çift ayakkabı ile giderilmeye çalışıldığını kabul etmeye yanaşır sizce…
Romanımız da ise Genevieve’nin eşi Robert 500’den fazla çift ayakkabının sadece ayakkabı olarak geçiştirilemeyeceğini biliyor ve karısı evde olmadığı bazı zamanlarda vaktini ayakkabı odasında geçiriyor. Şöyle anlatmış yazarımız: “ Genevieve’nin ayakkabı odasında rasgele bir kutu alıp aşağı indiriyor ve içine bakıyor. Bundan, biraz karıncalanma gibi, cinsel heyecan duyuyor. Onu heyecanlandıran ayakkabılar değil. Karısının bunları giymesi ya da kutularından çıkarması düşüncesi de değil. Bu birinin günlüğünü okumaktan alacağınız heyecan gibi, başkasının özeline girme duygusu.” Bu anın sihri Penélope Cruz’un şu kelimelerinde saklı bence:“Bürüneceğimiz karakterin kostümleri ve ayakkabıları gelmeden, kendimi asla o kadının içine sokamıyorum. Ayakkabılar, bana ne yapmam gerektiğini söylüyor. Her şey orada başlıyor.”
Ve işin içinde kadın varsa mutlaka kilo da olur klişesini yerle bir etmemek için şunu da belirtmek gerekiyor ki bir araştırma sonucuna göre de kadınların ayakkabı tutkusunun sebebi: ne kadar kilo alınırsa alınsın ayak numarasının değişmemesi nedeniyle, ayakkabının bir ömür boyunca giyilebilecek olması, kadınlarda sonsuza dek sahip olunabilecek bir objeye duyulan ihtiyaç hissinin vazgeçilmez oluşuyla açıklanıyor.
Sizin sebepleriniz nelerdir, ayakkabı tutkunuz ne boyuttadır bilmiyorum ama anlaşılan o ki bir Kızılderili atasözünde dendiği gibi
“Birini yargılamak istediğiniz zaman, önce gökte üç ay değişene kadar, onun ayakkabılarıyla yürümelisiniz!”
Her ne kadar erkeklerin bu tutkuya anlam veremedikleri daha doğrusu bunu anlamsız buldukları söylense de bundan rahatsız olmalarının tek sebebi aslında mevzunun sadece ayakkabıdan ibaret olmadığını seziyor olmaları bence. Ama hangi erkek partnerine yetersiz geldiğini ve bunun bir çift ayakkabı ile giderilmeye çalışıldığını kabul etmeye yanaşır sizce…
Romanımız da ise Genevieve’nin eşi Robert 500’den fazla çift ayakkabının sadece ayakkabı olarak geçiştirilemeyeceğini biliyor ve karısı evde olmadığı bazı zamanlarda vaktini ayakkabı odasında geçiriyor. Şöyle anlatmış yazarımız: “ Genevieve’nin ayakkabı odasında rasgele bir kutu alıp aşağı indiriyor ve içine bakıyor. Bundan, biraz karıncalanma gibi, cinsel heyecan duyuyor. Onu heyecanlandıran ayakkabılar değil. Karısının bunları giymesi ya da kutularından çıkarması düşüncesi de değil. Bu birinin günlüğünü okumaktan alacağınız heyecan gibi, başkasının özeline girme duygusu.” Bu anın sihri Penélope Cruz’un şu kelimelerinde saklı bence:“Bürüneceğimiz karakterin kostümleri ve ayakkabıları gelmeden, kendimi asla o kadının içine sokamıyorum. Ayakkabılar, bana ne yapmam gerektiğini söylüyor. Her şey orada başlıyor.”
Ve işin içinde kadın varsa mutlaka kilo da olur klişesini yerle bir etmemek için şunu da belirtmek gerekiyor ki bir araştırma sonucuna göre de kadınların ayakkabı tutkusunun sebebi: ne kadar kilo alınırsa alınsın ayak numarasının değişmemesi nedeniyle, ayakkabının bir ömür boyunca giyilebilecek olması, kadınlarda sonsuza dek sahip olunabilecek bir objeye duyulan ihtiyaç hissinin vazgeçilmez oluşuyla açıklanıyor.
Sizin sebepleriniz nelerdir, ayakkabı tutkunuz ne boyuttadır bilmiyorum ama anlaşılan o ki bir Kızılderili atasözünde dendiği gibi
“Birini yargılamak istediğiniz zaman, önce gökte üç ay değişene kadar, onun ayakkabılarıyla yürümelisiniz!”
çok güzel bir yazı olmuş, eline sağlık...ayakkabı tutkusunu hiç anlamazdım kadınlarda şimdi bu bilgiler ışığında bakacağım bu tutkuya sahip olan kadınlara...bu arada kilo aldıkça ne yazık ki ayaklar değişiyor, çok iyi bilirim, aldığım kilolar ayaklarımın daha pofuduk olmasına nedne oldu bu yüzden de nasıl pantalonlar, etekler vb şeyler zayıfların üzerinde durduğu gibi durmuyorsa ayakkabılarda zayıflarda durduğu kadar kibar ve güzel durmuyor...o yüzden bence kilo ile saptamada ufak bir hata var :)
YanıtlaSil