Bu yazıyı yazmak aslında Neşeli Günler
filmini tekrar izlediğim geceden beri aklımda… Bin defa yayınlansa bin defa
izleyeceğim o şirin turşucu ailenin yaşamını bu sefer kahkahadan çok buruk bir
gülümseme ile takip ettim. Nedeni ise anne ve babanın boşanmış olmasının o yaşa
gelmiş çocuklarda bile açtığı derin yaraya ilk defa bu kadar dikkatle bakıyor
olmamdı. Daha önce yıllar öncesinin temiz insanlarının temiz yaşantıları diye
özlemle izlediğim, Adile Naşit, Münir Özkul ve Şener Şen’in dev oyunculukları
ile bir o kadar sıradan, bir o kadar saf, bir o kadar komik ve bir o kadar
yaşamın ta kendisi olan film bu kez yüreğime bir kor bıraktı. En büyük
çocuklarının kendisini istemeye gelecek aileden utanarak anne-babasının
boşanmış olduğunu gizlemesi, üstünden 10-15 yıl geçmiş olmasına rağmen hala
anne ve babasını bir araya getirmeye çalışmaları ve onları buna zorlamak için açlık
grevine gitmeleri... Boşanmış ailelerin çocukları neler yaşıyordu? İlişkilerimizdeki
“turşu nasıl yapılmalıdır?” kadar küçük veya “dayak” gibi büyük sorunları kendimiz
adına bir çözüme kavuştururken, en sevdiklerimizi ihmal etmeye hakkımız var
mıydı? Boşandık diye eşimizi, çocuklarımızın anasını, babasını hayatımızdan
külliyen dışlama lüksünü bize kim veriyordu? Ya da daha kötüsü, boşandık diye
çocuklarımızdan vazgeçmek de neyin nesiydi? Bütün film boyunca bunları ve daha
nicelerini düşündüm durdum.
Yaptığım küçük bir araştırma neticesinde
TÜİK’in 2014 verilerine göre ülkemizde evlilik sayısının bir önceki yıla göre
yüzde 0,1 azalırken, boşananların sayısının yüzde 4,5 arttığını öğrendim. Yine
istatistiklere göre bu boşanmaların yüzde 39,6’sı evliliğin ilk 5 yılında
gerçekleşirken, yüzde 21,8’i ise 6-10 yılı içinde gerçekleşiyordu. Peki evlilik
ilişkisi ne zaman ve neden kutsal olmaktan çıkıp sıradanlaşmaya başlamıştı? İnsanlar
evliliğe sadece bazı şeyleri daha özgür yaşayabilecekleri için ve birbirlerini
yeterince tanımadan balıklama dalıyor ancak ilk defa özgür bir yaşama
kavuşurken aynı evin içerisindeki diğer insan kendilerine ağır bir yük mü
geliyordu acaba? Boşanma sebepleri başka bir yazının konusu ama aşikar olan
şuydu ki maalesef boşanan ailelerin çoğu çocukluydu…
Boşanma özellikle bizim toplumumuzda
kadınlar için istenilmeyen bir durum. Hatta ben istatistiklerdeki boşanma
sayısındaki artışların “niyete” göre
belirlenmesi halinde korkunç bir oranda çıkacağından adım gibi eminim. Yaralı
evliliklerde yetişen çocukların mı daha sağlıklı, boşanmış aile çocuklarının mı
daha sağlıklı bireyler olarak yetişeceği de tartışılır bir durum ama bir şey
var ki hem boşanan taraflar hem de çocuklar için boşanma insanın başına
gelebilecek en sarsıcı olaylardan birisi… Neden tartışılır bir durum dediğime
gelince; huzursuz ve birbirini sevmeyen, sadece çocukların iyiliği için bir arada
kalan ebeveynlerin kasıtlı sessiz kalmalarına, sürekli bağrış çağırışlarına, hatta
fiziksel şiddet göstermeye kadar çeşitli anlaşmazlık tezahürlerine şahit olmuş
çocuklar, boşanmış aile çocuklarından daha uyumsuz ve daha sorunlu bireyler olarak karşımıza
çıkabiliyor çünkü. Hatta toplumca yaşadığımız iletişimsizliğin, bu kadar öfkeli
ve anlayışsız bireyler haline gelmemizin bir nedeni de bu diyebiliriz.
Yine korkunç rakamlar paylaşacağım
sizinle. Yapılan araştırmalara göre 1 yılda 1 milyondan fazla çocuğun, anne
baba boşanması ya da ayrılığı yaşadığı tespit edildiğinden, bugün yapılan iki
evlilikten birinin boşanma ile sonuçlanacağı öngörülüyor sosyal bilimcilerce.
Hatta deniyor ki “1983’te doğan
çocukların %45’nin anne babası boşanacak. %35’inin anne babası tekrar
evlenecek, %20’sinin anne ya da babası ikinci eşinden de ayrılacak. Evliliklerin
yarısının ilk 7 yıl içerisinde sona ermesinden hareketle 1980’lerde doğmuş çocukların
aşağı yukarı üçte biri 18 yaşına gelmeden tek ebeveynli bir evde yaşayacak.”
Anlayacağınız durum vahim. Bu arada boşanmayı tasvip etmediğim, ne olursa olsun
evliliğin sürdürülmesi gerektiğine inandığımı falan zannetmeyin. Rakamlar
insanların birbirine karşı tahammül eşiğinin, sevginin sürdürülebilirliğinin ne
kadar düşük olduğunu göstermesi açısından vahim.
Anne rolündeki aktriste yılın annesi
ödülünü bile verdikleri bir dizimiz vardı hatırlarsanız: Çocuklar Duymasın
diye. Örnek annemiz, baba ile her kavgasını mutfakta yapardı. Çünkü önemli olan
ailede sorun olması değil o sorunların çocuklar tarafından bilinmemesiydi… Böylece
çocuklar mutlu mesut yaşamlarını sürdürmeye devam edebilirlerdi. Peki ya
sorunlar artık mutfakta konuşarak çözülemeyecek kadar büyürse ne olacaktı? Anne
ve babasının anlaşmazlıklarından, kavgalarından uzak tutulan çocuk nasıl bir
şok yaşardı boşanma konusunda? Ya bunun tersi olan ailelerde, anne-babasının
her kavgasına şahit olan çocuklar için gergin ve mutsuz bir ailede yaşıyor
olmak, boşanmayı daha kolay kabullenebilir ya da tercih edilebilir hale mi
getirirdi? Bilemiyorum ama her iki durumda da çocuğun anne ve babasına duyduğu
sevginin onların birbirlerine duydukları sevgiden bağımsız olduğuna ve ne kadar
sorunlu bir ev de olsa annenin veya babanın bu evden ayrılmasının, başka bir
yaşam formu tanımayan çocukları dehşete düşüreceğine, ayrılan ebeveynin özlenmesinin
ise son derece doğal olduğuna inanıyorum. Bir çocuğun sırf evden ayrıldığı için
anne veya babasına bağlılığını ve sevgisini yitirmeyeceğini, ama duyacağı kızgınlık,
terk edilme/yalnız bırakılma duygusunun, hayal kırıklıklarının, güvensizliklerinin
bundan sonraki ilişkilerinde ve hayatında belirleyici bir etkiye sahip olacağını
biliyorum.
Bilim insanlarımız bu konuda neler
demekte? Özet mahiyetinde vermek gerekirse, Amoto ve Keith isimli sosyal
bilimciler 1991 yılında boşanmış ailelerin çocuklarıyla ilgili yapılan 92 çalışmanın meta analizini yapmış ve çocuğun yaşının bu durumda en önemli etken olduğunu saptamışlar. Aşağıdaki tabloda da genel olarak çocukların yaşlarına göre boşanma olayına verdikleri tepkiler yer almakta.
Çocuğumuzun boşanma olayından bu oranda etkilenmesinin önüne geçmek, bir gün birleşeceğimiz umuduyla hayal kırıklıkları yaşamasını engellemek, ayrı yaşamanın hem onun hem de bizim için en sağlıklı çözüm ve son derece normal olduğuna ikna edip, yıpranmadan bu sürece uyum sağlamasına yardım etmek mümkün mü? Bu konuda atacağımız ilk adım onlara bu süreçte yardımcı olmamız için yapmamız gereken şeylerin bilincine varmak olacaktır. Peki nelerdir bunlar?
Öncelikle, kendinizden, tüm sebeplerinizden
ve vardığınız çözüm yolunun doğruluğundan eminseniz yapılacak konuşma konusunda
eski eşinizle mutabakata varıp beraberce, boşanmanın ne anlama geldiğini
çocuğunuzun anlamasını sağlamanız gerekir. Onunla, yaşına uygun biçimde
konuşmalı ve bunun onu nasıl etkileyeceğini somut ifadelerle açıklamalısınız. Bu
kararla ilgili ortada bir suçlu olmadığını; hele hele kendisinin herhangi
katkısı ya da etkisinin olmadığını ve bundan sonra da olamayacağını, kesinlikle
ifade etmelisiniz.
Emin olun ki çocuğunuz, kimin yanında
kalacağını, kimlerle nasıl zaman geçireceğini, giden anne veya babasıyla ne
sıklıkta görüşebileceğini bilmek isteyecek ve bu konuda sorular soracaktır. Bu nedenle,
çocuğunuza kimin, hangi koşullarda bakacağını önceden ayarlayın ve hayat
kalitesinin değişmeyeceği ya da en azından daha kötüye gitmeyeceği konusunda olabildiğince
gerçekçi ve yaşamayı planladığınız hayata uygun yanıtlar vererek çocuğunuzu rahatlatın.
Mümkünse bu süreçte yaşadığı yer veya okuduğu okulu değiştirmemeye ve anne ya
da babasını tümden kaybettiği izlenimi vermemeye özen gösterin. Böylece çocuğunuzun
yoğun bir kayıp/yitim duygusu yaşamasını önlenmiş olursunuz.
Tabii en önemli şeylerden biri de
boşanmanızın şekli. Çirkin sözlerin, tanımların sıkça kullanıldığı, her iki
tarafın birbirini ve ailelerini suçladığı bir ortamda çocuğunuzun öfkesinin
artabileceğini unutmayın. Böylesi ayrılıklarda çocuğunuzda suçluluk ve
değersizlik duyguları, ağlama hissi, uyku sorunları, ders başarısında düşme
gibi olumsuzluklar daha şiddetli izlenebilir. Unutmayın ki, karşınızda
hırpaladığınız insan eski eşiniz değil, çocuğunuzun anne veya babasıdır. Ve isteseniz
de istemeseniz de çocuğunuzun gelişiminde, hayatının kalan kısmında size olduğu
kadar ona da ihtiyacı vardır.
Çocuğunuzun sizin için yeri doldurulamaz
ve çok değerli olduğunu hissetmesini sağlayın. Onu her zaman sevileceğine ve en
iyi şekilde bakılacağına inandırın ve bu yönde davranın. Çocuğunuzu diğer
ebeveyn ile mutlu ve sıcak bir ilişki sürdürmek için cesaretlendirin ve bunun
için elinizden geleni yapmaya çalışın. Eski eşinizle ilişkiyi mümkün olduğu
kadar sorunsuz sürdürmeye çabalayın, mümkün değilse, sorunlarınızı çocuğunuza yansıtmayın.
Çocuğunuzla ilgili konularda eski eşinizle işbirliği yapmanız da son derece önemli.
Yalnız bunları yaparken abartıya kaçmamaya dikkat edin. Nitekim ihtiyaçlarının,
sağlık sorunlarının ya da okul, disiplin problemlerinin her seferinde anne ve
babasını bir araya getirdiğini fark eden çocuğunuz bu tür sorunlar “üretmeye”
devam edebilir. Küçük Ağa dizisinde olduğu gibi… Sizi yeniden birleştirme
isteği ile hareket eden çocuğunuz olmadık yollara başvurabilir, bu da hem onun
hem de sizin için ciddi bir ruhsal yük oluşturacaktır. Örneğin, çocuğunuz
rahatsızlandı, doktora gidilmesi gerekiyor ve bunu tek başınıza kolayca halledebileceksiniz.
Sırf eski eşinizle işbirliği yapmak, çocuğa ikinizin de hala onu sevdiğini,
onunla ilgilendiğini göstermek için eski eşinizi de çağırıp, gelmeye zorlamayın.
Gelememesi durumunda ise ebeveynlik ve sorumluluk anlamında yetersizliği konusunda, özellikle çocuğun yanında, onu sorgulayıp suçlamalarda bulunmanın ve bağırıp-çağırmanın çocuğunuz
için en yaralayıcı tablolardan biri olacağını unutmayın.
Çocuğunuzun boşanmayı saklanması gereken
bir durum gibi algılamasının önüne geçerek, hayatlarındaki başka insanlardan ve uzmanlardan duygu ve düşünceleri ile ilgili yardım ve rehberlik istemeleri için onlara yardımcı
ve yol gösterici olun. Yaşadıkları ve gösterdikleri tepkiler için suçlayıcı
değil, anlayışlı ve destekleyici olun.
Ve…. “Hayat bu yalnız
çekilmiyor” diyenlerdenseniz boşandıktan sonra hayatınıza girecek olan
kişileri, ancak ciddi ve uzun süreli bir ilişki söz konusu ise çocuğunuzla
tanıştırmanızı tavsiye ederim. Zira hayatınıza giren her insanı çocuğunuzla her
defasında tanıştırmayı tercih ederseniz ciddi bir öfke ve uyum sorunuyla karşı
karşıya kalabilirsiniz. Bununla birlikte, çocuğunuza gelecekte yaşayacağı
ilişkiler konusunda da yanlış bir model oluşturabilirsiniz. Ve eğer yeniden evlenme
kararı aldıysanız, bu kişiyi çocuğunuza “yeni-cici anne” ya da “yeni-cici baba”
olarak tanımlamaktan kaçının derim. Bırakın çocuğunuz bu kişiye nasıl hitap
edeceğini, saygı sınırları çerçevesinde kendisi
belirlesin.
Bu yazıya hiç ihtiyaç duymayacağınız mutlu evlilikleriniz olması dileğiyle...
güzel ve eğitici bir yazı olmuş. Benim istatistiklere girmeye niyetim yok😊
YanıtlaSilNeden mi. Çünki eşimi çok seviyorum😄
güzel ve eğitici bir yazı olmuş. Benim istatistiklere girmeye niyetim yok😊
YanıtlaSilNeden mi. Çünki eşimi çok seviyorum😄