Mayıs 26, 2015

NEŞELİ GÜNLER... Mİ?



Bu yazıyı yazmak aslında Neşeli Günler filmini tekrar izlediğim geceden beri aklımda… Bin defa yayınlansa bin defa izleyeceğim o şirin turşucu ailenin yaşamını bu sefer kahkahadan çok buruk bir gülümseme ile takip ettim. Nedeni ise anne ve babanın boşanmış olmasının o yaşa gelmiş çocuklarda bile açtığı derin yaraya ilk defa bu kadar dikkatle bakıyor olmamdı. Daha önce yıllar öncesinin temiz insanlarının temiz yaşantıları diye özlemle izlediğim, Adile Naşit, Münir Özkul ve Şener Şen’in dev oyunculukları ile bir o kadar sıradan, bir o kadar saf, bir o kadar komik ve bir o kadar yaşamın ta kendisi olan film bu kez yüreğime bir kor bıraktı. En büyük çocuklarının kendisini istemeye gelecek aileden utanarak anne-babasının boşanmış olduğunu gizlemesi, üstünden 10-15 yıl geçmiş olmasına rağmen hala anne ve babasını bir araya getirmeye çalışmaları ve onları buna zorlamak için açlık grevine gitmeleri... Boşanmış ailelerin çocukları neler yaşıyordu? İlişkilerimizdeki “turşu nasıl yapılmalıdır?” kadar küçük veya “dayak” gibi büyük sorunları kendimiz adına bir çözüme kavuştururken, en sevdiklerimizi ihmal etmeye hakkımız var mıydı? Boşandık diye eşimizi, çocuklarımızın anasını, babasını hayatımızdan külliyen dışlama lüksünü bize kim veriyordu? Ya da daha kötüsü, boşandık diye çocuklarımızdan vazgeçmek de neyin nesiydi? Bütün film boyunca bunları ve daha nicelerini düşündüm durdum.


Yaptığım küçük bir araştırma neticesinde TÜİK’in 2014 verilerine göre ülkemizde evlilik sayısının bir önceki yıla göre yüzde 0,1 azalırken, boşananların sayısının yüzde 4,5 arttığını öğrendim. Yine istatistiklere göre bu boşanmaların yüzde 39,6’sı evliliğin ilk 5 yılında gerçekleşirken, yüzde 21,8’i ise 6-10 yılı içinde gerçekleşiyordu. Peki evlilik ilişkisi ne zaman ve neden kutsal olmaktan çıkıp sıradanlaşmaya başlamıştı? İnsanlar evliliğe sadece bazı şeyleri daha özgür yaşayabilecekleri için ve birbirlerini yeterince tanımadan balıklama dalıyor ancak ilk defa özgür bir yaşama kavuşurken aynı evin içerisindeki diğer insan kendilerine ağır bir yük mü geliyordu acaba? Boşanma sebepleri başka bir yazının konusu ama aşikar olan şuydu ki maalesef boşanan ailelerin çoğu çocukluydu…
Boşanma özellikle bizim toplumumuzda kadınlar için istenilmeyen bir durum. Hatta ben istatistiklerdeki boşanma sayısındaki artışların “niyete” göre belirlenmesi halinde korkunç bir oranda çıkacağından adım gibi eminim. Yaralı evliliklerde yetişen çocukların mı daha sağlıklı, boşanmış aile çocuklarının mı daha sağlıklı bireyler olarak yetişeceği de tartışılır bir durum ama bir şey var ki hem boşanan taraflar hem de çocuklar için boşanma insanın başına gelebilecek en sarsıcı olaylardan birisi… Neden tartışılır bir durum dediğime gelince; huzursuz ve birbirini sevmeyen, sadece çocukların iyiliği için bir arada kalan ebeveynlerin kasıtlı sessiz kalmalarına, sürekli bağrış çağırışlarına, hatta fiziksel şiddet göstermeye kadar çeşitli anlaşmazlık tezahürlerine şahit olmuş çocuklar, boşanmış aile çocuklarından daha uyumsuz ve daha sorunlu bireyler olarak karşımıza çıkabiliyor çünkü. Hatta toplumca yaşadığımız iletişimsizliğin, bu kadar öfkeli ve anlayışsız bireyler haline gelmemizin bir nedeni de bu diyebiliriz.
Yine korkunç rakamlar paylaşacağım sizinle. Yapılan araştırmalara göre 1 yılda 1 milyondan fazla çocuğun, anne baba boşanması ya da ayrılığı yaşadığı tespit edildiğinden, bugün yapılan iki evlilikten birinin boşanma ile sonuçlanacağı öngörülüyor sosyal bilimcilerce. Hatta deniyor ki “1983’te doğan çocukların %45’nin anne babası boşanacak. %35’inin anne babası tekrar evlenecek, %20’sinin anne ya da babası ikinci eşinden de ayrılacak. Evliliklerin yarısının ilk 7 yıl içerisinde sona ermesinden hareketle 1980’lerde doğmuş çocukların aşağı yukarı üçte biri 18 yaşına gelmeden tek ebeveynli bir evde yaşayacak.” Anlayacağınız durum vahim. Bu arada boşanmayı tasvip etmediğim, ne olursa olsun evliliğin sürdürülmesi gerektiğine inandığımı falan zannetmeyin. Rakamlar insanların birbirine karşı tahammül eşiğinin, sevginin sürdürülebilirliğinin ne kadar düşük olduğunu göstermesi açısından vahim.
Anne rolündeki aktriste yılın annesi ödülünü bile verdikleri bir dizimiz vardı hatırlarsanız: Çocuklar Duymasın diye. Örnek annemiz, baba ile her kavgasını mutfakta yapardı. Çünkü önemli olan ailede sorun olması değil o sorunların çocuklar tarafından bilinmemesiydi… Böylece çocuklar mutlu mesut yaşamlarını sürdürmeye devam edebilirlerdi. Peki ya sorunlar artık mutfakta konuşarak çözülemeyecek kadar büyürse ne olacaktı? Anne ve babasının anlaşmazlıklarından, kavgalarından uzak tutulan çocuk nasıl bir şok yaşardı boşanma konusunda? Ya bunun tersi olan ailelerde, anne-babasının her kavgasına şahit olan çocuklar için gergin ve mutsuz bir ailede yaşıyor olmak, boşanmayı daha kolay kabullenebilir ya da tercih edilebilir hale mi getirirdi? Bilemiyorum ama her iki durumda da çocuğun anne ve babasına duyduğu sevginin onların birbirlerine duydukları sevgiden bağımsız olduğuna ve ne kadar sorunlu bir ev de olsa annenin veya babanın bu evden ayrılmasının, başka bir yaşam formu tanımayan çocukları dehşete düşüreceğine, ayrılan ebeveynin özlenmesinin ise son derece doğal olduğuna inanıyorum. Bir çocuğun sırf evden ayrıldığı için anne veya babasına bağlılığını ve sevgisini yitirmeyeceğini, ama duyacağı kızgınlık, terk edilme/yalnız bırakılma duygusunun, hayal kırıklıklarının, güvensizliklerinin bundan sonraki ilişkilerinde ve hayatında belirleyici bir etkiye sahip olacağını biliyorum.


Bilim insanlarımız bu konuda neler demekte? Özet mahiyetinde vermek gerekirse, Amoto ve Keith isimli sosyal bilimciler 1991 yılında boşanmış ailelerin çocuklarıyla ilgili yapılan 92 çalışmanın meta analizini yapmış ve çocuğun yaşının bu durumda en önemli etken olduğunu saptamışlar. Aşağıdaki tabloda da genel olarak çocukların yaşlarına göre boşanma olayına verdikleri tepkiler yer almakta.



Çocuğumuzun boşanma olayından bu oranda etkilenmesinin önüne geçmek, bir gün birleşeceğimiz umuduyla hayal kırıklıkları yaşamasını engellemek, ayrı yaşamanın hem onun hem de bizim için en sağlıklı çözüm ve son derece normal olduğuna ikna edip, yıpranmadan bu sürece uyum sağlamasına yardım etmek mümkün mü? Bu konuda atacağımız ilk adım onlara bu süreçte yardımcı olmamız için yapmamız gereken şeylerin bilincine varmak olacaktır. Peki nelerdir bunlar?
Öncelikle, kendinizden, tüm sebeplerinizden ve vardığınız çözüm yolunun doğruluğundan eminseniz yapılacak konuşma konusunda eski eşinizle mutabakata varıp beraberce, boşanmanın ne anlama geldiğini çocuğunuzun anlamasını sağlamanız gerekir. Onunla, yaşına uygun biçimde konuşmalı ve bunun onu nasıl etkileyeceğini somut ifadelerle açıklamalısınız. Bu kararla ilgili ortada bir suçlu olmadığını; hele hele kendisinin herhangi katkısı ya da etkisinin olmadığını ve bundan sonra da olamayacağını, kesinlikle ifade etmelisiniz.
Emin olun ki çocuğunuz, kimin yanında kalacağını, kimlerle nasıl zaman geçireceğini, giden anne veya babasıyla ne sıklıkta görüşebileceğini bilmek isteyecek ve bu konuda sorular soracaktır. Bu nedenle, çocuğunuza kimin, hangi koşullarda bakacağını önceden ayarlayın ve hayat kalitesinin değişmeyeceği ya da en azından daha kötüye gitmeyeceği konusunda olabildiğince gerçekçi ve yaşamayı planladığınız hayata uygun yanıtlar vererek çocuğunuzu rahatlatın. Mümkünse bu süreçte yaşadığı yer veya okuduğu okulu değiştirmemeye ve anne ya da babasını tümden kaybettiği izlenimi vermemeye özen gösterin. Böylece çocuğunuzun yoğun bir kayıp/yitim duygusu yaşamasını önlenmiş olursunuz.
Tabii en önemli şeylerden biri de boşanmanızın şekli. Çirkin sözlerin, tanımların sıkça kullanıldığı, her iki tarafın birbirini ve ailelerini suçladığı bir ortamda çocuğunuzun öfkesinin artabileceğini unutmayın. Böylesi ayrılıklarda çocuğunuzda suçluluk ve değersizlik duyguları, ağlama hissi, uyku sorunları, ders başarısında düşme gibi olumsuzluklar daha şiddetli izlenebilir. Unutmayın ki, karşınızda hırpaladığınız insan eski eşiniz değil, çocuğunuzun anne veya babasıdır. Ve isteseniz de istemeseniz de çocuğunuzun gelişiminde, hayatının kalan kısmında size olduğu kadar ona da ihtiyacı vardır.
Çocuğunuzun sizin için yeri doldurulamaz ve çok değerli olduğunu hissetmesini sağlayın. Onu her zaman sevileceğine ve en iyi şekilde bakılacağına inandırın ve bu yönde davranın. Çocuğunuzu diğer ebeveyn ile mutlu ve sıcak bir ilişki sürdürmek için cesaretlendirin ve bunun için elinizden geleni yapmaya çalışın. Eski eşinizle ilişkiyi mümkün olduğu kadar sorunsuz sürdürmeye çabalayın, mümkün değilse, sorunlarınızı çocuğunuza yansıtmayın. Çocuğunuzla ilgili konularda eski eşinizle işbirliği yapmanız da son derece önemli. Yalnız bunları yaparken abartıya kaçmamaya dikkat edin. Nitekim ihtiyaçlarının, sağlık sorunlarının ya da okul, disiplin problemlerinin her seferinde anne ve babasını bir araya getirdiğini fark eden çocuğunuz bu tür sorunlar “üretmeye” devam edebilir. Küçük Ağa dizisinde olduğu gibi… Sizi yeniden birleştirme isteği ile hareket eden çocuğunuz olmadık yollara başvurabilir, bu da hem onun hem de sizin için ciddi bir ruhsal yük oluşturacaktır. Örneğin, çocuğunuz rahatsızlandı, doktora gidilmesi gerekiyor ve bunu tek başınıza kolayca halledebileceksiniz. Sırf eski eşinizle işbirliği yapmak, çocuğa ikinizin de hala onu sevdiğini, onunla ilgilendiğini göstermek için eski eşinizi de çağırıp, gelmeye zorlamayın. Gelememesi durumunda ise ebeveynlik ve sorumluluk anlamında yetersizliği konusunda, özellikle çocuğun yanında, onu sorgulayıp suçlamalarda bulunmanın ve bağırıp-çağırmanın çocuğunuz için en yaralayıcı tablolardan biri olacağını unutmayın.
Çocuğunuzun boşanmayı saklanması gereken bir durum gibi algılamasının önüne geçerek, hayatlarındaki başka insanlardan ve uzmanlardan duygu ve düşünceleri ile ilgili yardım ve rehberlik istemeleri için onlara yardımcı ve yol gösterici olun. Yaşadıkları ve gösterdikleri tepkiler için suçlayıcı değil, anlayışlı ve destekleyici olun.  
Ve…. “Hayat bu yalnız çekilmiyor” diyenlerdenseniz boşandıktan sonra hayatınıza girecek olan kişileri, ancak ciddi ve uzun süreli bir ilişki söz konusu ise çocuğunuzla tanıştırmanızı tavsiye ederim. Zira hayatınıza giren her insanı çocuğunuzla her defasında tanıştırmayı tercih ederseniz ciddi bir öfke ve uyum sorunuyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bununla birlikte, çocuğunuza gelecekte yaşayacağı ilişkiler konusunda da yanlış bir model oluşturabilirsiniz. Ve eğer yeniden evlenme kararı aldıysanız, bu kişiyi çocuğunuza “yeni-cici anne” ya da “yeni-cici baba” olarak tanımlamaktan kaçının derim. Bırakın çocuğunuz bu kişiye nasıl hitap edeceğini, saygı sınırları çerçevesinde kendisi belirlesin.
Bu yazıya hiç ihtiyaç duymayacağınız mutlu evlilikleriniz olması dileğiyle... 

2 yorum:

  1. güzel ve eğitici bir yazı olmuş. Benim istatistiklere girmeye niyetim yok😊
    Neden mi. Çünki eşimi çok seviyorum😄

    YanıtlaSil
  2. güzel ve eğitici bir yazı olmuş. Benim istatistiklere girmeye niyetim yok😊
    Neden mi. Çünki eşimi çok seviyorum😄

    YanıtlaSil