Temmuz 08, 2015

ANNEMİN ÖYKÜLERİ - 1 / BEKLEYİŞ

O, mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi. (Nazım Hikmet Ran ) 

O, gözlerinde renkleri - yaprağın yeşilinden suyun yeşiline - delice süzen bir devdi. 

Ben, "minnacık bir kadın"

O'nun yeşil gözleriyle benim - siyahında yarasalar yiten, uçsuz gecelerin karanlığınca - derin bakışlı gözlerimde başladı bu sevda öyküsü...

Uzun koridorun bir yerinde karşılaştık. Bakıştık. Adımlarca sürdü bakışlarımız. Korktum... 

Tanıştırıldığımız gün, elimi uzatamadım O'na. Yalnızca "Hoşgeldiniz" diyebildim. Bir sıcaklık koşturdu yanaklarıma. Kaçtım...

Aynı işyerinde olduğumuzdan hergün defalarca görüyorduk birbirimizi. Konuşmamaya özen gösterdim. Esrik dolaşan bulutlar gibiydim. Sevincimi sezmemeliydi. Sevebilme gücümü tutsak ettiğim yüreğimin başkaldırısını susturmaya çalıştım günlerce...

Kitapların dostluğuna sarıldım. Her kitapta sevgi, Her sevgide O vardı. Umarsız, raflarına bıraktım kitapları. Çiçeklerime anlattım O'nu. Odamdaki saksılar dolusu çiçeklere. En çok, Afrika Menekşeleri'ne. Çiçekçilerden aldığım ya da tek yapraktan ürettiğim aylardır çiçek açmayan menekşelere. Bir öğle tatilinde yalnız kalışımızı öyküledim. O, bir pencereden baharı izliyordu, ben öbüründen içimdeki kavgayı. Yanıma geldiğini ayrımsamadım. Başımı çevirince birleşti bakışlarımız. Uzun süre öyle kaldık. (Neredeydik biz?) Parmağıyla burnumun ucuna dokunup " Japon biblosu gibisin" dediğinde, kaçtım yine. Gözlerindeki yitirme kuşkusuna denklenmiş sevgiyi yüreğime muştulaya muştulaya..."Beni seviyor!" tümcesini, yeni öğrenilmiş bir şarkıyı yinelercesine...Sevginin çağıltılı sesini yüreğimde yankılandırarak...

Sonraları...

Korktum bu mutluluktan. Bitmesinden...Sessiz bir kurşunun incecik sancısınca içime sokuldukça çığlığa dönüşmesinden...İmgelerin bedenimi kışkırtan sıcaklığından...Yıllık iznimi aldım. Yalnızlığa sığındım. 

Yalnızlığım...

Bir cemrenin düştüğü ilkyaz sıcağındaki sevinmelerin yeni tınısını dinleyerek mutlanmaktı. Suya doygun toprakta sürgün veren tohum denli kendimde devinmekti. 

Yalnızlığım ve çiçeklerim...

Korkumun sesini susturmak için elele tutuşturdum onları. Kendince nedenler bularak telefonla aradığında O'nu duygusuz sözlerle yanıtlarken ne denli sevindiğimi bilemezdi. "Özledim" dediğinde "Ben de" diyememenin acısını da...

Önceleri, tinime ekilmiş küçük bir çekirdekti sevgisi. Su tutuyor, olgunlaşıyor, filizlenip boylanıyordu. Özlemi de...Büyüdükçe burgu burgu derinlere iniyor, acıtıyor, ağlatıyordu beni. Gittiğini öğrendiğimde çiçeklerime yakındım ağıtlarla. İlk kez küstüm yalnızlığıma. Korkuların dövüşünde yitirdiğim gülmelerin şenliğine katıldım sonra. Dolunayın - ışık saçlarını tarayıp tutamlarına yıldızlar dizerken - sevgilere tanık olduğu gecelerde çiçeklerime söyledim aşkımı, özlemimi. Gülüşler oluştu yeşillerinde. Suskunluklarında sevginin soluğu boyutlandı. Canlı olmanın sevincini paylaşmaya başladık. Yaşamak, ortak yazgımızdı onlarla. Sevmekse ikimizin...

Çiçeklerimle birleştiğimiz sevgi, sevecenliğin bezeğinde renklenen gökkuşağıydı. Koştursak, geçiversek altından, konuşacaktı sanki tüm çiçekler. Kucaklaşacaktık. 

Bir sabah, küçük saksıdaki menekşede tomurcuk gördüm. "Çiçek açıyor!" diye bağırdım. Kaç kez, bilmiyorum. Menekşelerin hepsi tomurcuktaydı. Yapraklarının böylesine çoğaldığının ayrımında değildim. Sevgi çiçek açıyordu. sevgimiz çiçeğe durmuştu menekşelerde.

O gün, O'nu daha çok özledim. Düşlerim sevgiden yanaydı hep. Korkuları yalnızlığa uğurladım. Gündüze uçlanan karanlıklarda art arda düşen yıldızlardan O'nu diledim kendime. Menekşelerim solmadı. İçimdeki umutlar, minicik bir kuş gibi kanat çırpmakta. Özlemle seni beklemekteyim. 

DÖNECEK MİSİN?

Beşparmak Dergisi, Mart 1994/ 55. Sayı 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder