Mart 11, 2019

Acemi Yazarın Not Defteri / 2. Etkinlik

"İlham gelmesi için bekleyemezsiniz. 
Peşinden bir sopayla koşturmalısınız!"
Jack London. 

40 yıl gibi kısacık bir ömre elliden fazla kitabı sığdırmış biri olarak Jack London bile konuya bu şekilde bakıyorsa yapılacak tek şey, elime bir sopa alıp gerekirse sokak sokak koşturup o ilhamı  neredeyse bulmak ve bir daha uğraştırmasın diye kıskıvrak yakalamaktır derim.

Her zamanki gibi ev işlerini bitirmiş, çalışma odamda çay-örgü keyfi yapar ve "niye benim bir kedim yok" diye günlük hayıflanmamı tamamlarken bu gün bloğa girmediğim aklıma geliverdi. Bunda, müzik dinlemek için her daim açık bir şekilde önümde duran bilgisayar ekranının yer işaretleri çubuğunda  işaretlenmiş blok adımın bana sürekli göz kırpmasının da büyük payı vardı kuşkusuz.

Şu motif de bitsin, bu motif de, hadi bu da derken ipin azizliğine uğrayan bendeniz biten ipin yenisini teee karşımdaki dolaptan almaya erinince yazı yazmaya başlar buldum kendimi. Bu arada okuldan dönen ve leblebi molası verdikten sonra son sürat testlerini yapmaya başlayan ergen miniğim bloğun başına oturduğumu hissetmişcesine "anneeee"sini çağırmasın mı...Buradan verilen "efendim!" yanıtı kesmeyince kendilerini mecbur kaldık kalkıp yanına gitmeye. Hani LGS annesiyiz ya "Acaba soruyu anlayamadı da yardım mı isteyecek?" demeye kalmadan elindeki su şisesini uzatıp "Doldurur musun?" demez mi! 

"Gıcık!" dedim... Tabi ki içimden...Ona suyunu doldurup yeniden oturdum yazmaya...

Bu günkü etkinliği tamamlamış olmanın iç huzuru ile bu kısacık yazıyı buraya bırakıp kaçayım ben. Zira bir "anne" çağrısı daha almış bulunmaktayım. Antrenmana gitmeden önce karnının doyurulması gerekiyor geleceğin kalecisinin. Bu arada,   bu günkü etkinlik, aklına gelen ilk dört kelimeyi not edip, bir yazı içerisinde kullanmaktı ve seçtiğim dört kelime altını da çizdiğim "gıcık", "kedi", "leblebi" ve "sokak" kelimeleriydi. Şimdi annelik görevlerime geri dönme zamanı... 

Bir daha ki etkinlikte görüşmek üzere...

Mart 10, 2019

ANNEMİN ÖYKÜLERİ - 3 / MERHABA YAŞAM!



Nedenini bilmiyordum ama, ölmek istiyordum...

Çıplak bedenimi aynada izleyince kusma isteği duyduğumda mı karar vermiştim? 

(O gün saydam kutuda gelen kırmızı güllerin sekizincisini almıştım. Göndereni bilmediğim tek kırmızı güller ve tümceler. Yaşlı bedenimin çirkinliğini gizlemek için albenisi inatla direnen yüzümün son beğenilişiydi. Benimle yaşamadan, beni anlamadan, içimdeki daha çocukluğunu tamamlamamış insan sevgisini tanımadan sevmek olası değildi beni.) 

Ölümü kocamın bir günlüğü olduğunu öğrendiğimde, onu okuduğumda mı düşünmüştüm? 

(Boşanmadan söz eden satırları yüreğimi özgürlük esintisiyle serinletirken, yalnızlık korkusu istemeden ağlatmıştı.)

Oğlumun odasından çıngıraklı kahkahası ve saz sesi duyulmadığını ayrımsadığımda mı ölmek istemiştim?

Ya da?

Mart 05, 2019

ACEMİ YAZARIN NOT DEFTERİ

Efenim görseldeki kitaptır dünkü yazımda bahsettiğim ve bloğumun adını esinlendiğimi belirttiğim kitap. İçinde birazcık yazma istediği olan herkese şiddetle tavsiye edilir. Sevgili yazarımız Susie Morgenstern önsözünde kitabın amacını şu güzel sözleriyle belirtmiştir kısaca: "Yazar olmak için gizli bir yol yok: Yazmak gerekir! Kimi zaman bir şeyi istemek  konusunda yardım almak gerekir. Ben yazmayı istemek konusunda size cesaret vermeyi amaçlıyorum." 

Cesaretlendirilmeye her konuda fazlasıyla ihtiyacı olan bendeniz kitabın içindeki aktiviteleri sizlerin huzurunda yapmak gibi bir çılgınlığı göze alabildim nedense...İlk etkinlik Franz Kafka'nın şu güzel sözlerini nasıl bulduğumuzla ilgili. Bakalım ne demiş üstad Kafka ve biz ne düşünmüşüz dedikleri hakkında...

Mart 04, 2019

YİNE...YENİ...YENİDEN

3 YIL SONRA...

Bir iki hafta daha dayansam tam 3 yıl olacakmış bloğa yazı yazmayalı... Geri dönüşüm için ablam Sercan Senay'a teşekkürler. O bloğuna yeniden yazmaya başlayınca küçük kız kardeş olarak onun yaptığını yapmaktan başka şansım var mıydı sizce? ( kesinlikle kıskançlıkla alakası yok tabi ki de) Bu arada örgü örmekle ilgileniyorsanız mutlaka stitchland.blogspot.com u takip edin derim. 

3 yılda neler değişti muhabbetine girmek istemiyorum çünkü oğlumun son derece sağlıklı, yakışıklı 1.75'lik bir delikanlıya dönüşmesi (şükür) ve Osmanlıspor'a transfer olması dışında kayda değer bir şey olmadı. Aaaa haksızlık etmeyeyim kendime!!! Daha sizinle fotoğraflarını paylaşmak kısmet bile olmadan o güzelim hayalimiz elimizde patladı ve dükkan maceramız sona erdi. Ama bize iki değerli dost kazandırarak. Bu arada giden kilolara yeniden kavuşuldu... Nur topu gibi de bir hipertansiyon sorunumuz peydah oldu... Kısacası çocuklar büyüdü bizler yaşlandık! 

İlk değişikliği bloğun isminde yaptım. herşeyyasam olan ismimiz acemiyazarinnotdefteri ne dönüştü. İsim konusunda Susie Morgenstern ve Theresa Bronn tarafından yazılan ve Akılçelen Kitaplar'ca Tarkan Tufan'ın çevirisiyle benim gibi yazmayı seven ama bu konuda kendinden bile çekinen acemilere cesaret vermek için yayımlanan aynı isimli kitaptan esinlendim. ( hırsızlık olmaz değil mi bu?)

Blok genel hatları ile aynı şekilde devam edecek. Sadece Güncel etiketi altındaki  yazılara adı geçen kitaptaki egzersizlerle devam etmeyi istemem dışında temel bir değişiklik olmayacak. Belki bir de Jane Austen etiketi eklerim. Bu günlerde kitaplarına ve kitaplardan uyarlanan filmlere aşırı bir düşkünlüğüm var çünkü. Hatta şu anda D&R dan verdiğim kitap siparişinin teslimi için heyecanla kargoyu bekliyorum. Böylelikle biri dışında ( Northanger Manastırı ) hepsi tamamlanmış olacak. 

İlk yazının heyecanını bu kadar tutup yarın yeniden buluşmak üzere diyelim mi? Bu sefer daha istikrarlı bir şekilde birlikte olmak dileğiyle... 

Mart 03, 2019

ANNEMİN ÖYKÜLERİ - 2 / ÇAĞRIŞIM


Kıştı.

Gökbel'in doruğundaki kar henüz ışıklanıyordu. Güneş, tepelerin öbür yanına kümelenmiş bulutları araladı. Dağın eteğinden düzlüğe doğru yayılan köye ulaştı. Usluca aşağılara döktü sıcaklığını. Yüz evlik Beyce Köy çoktan uyanmıştı.

Sürülerce serçe, yaprakları dökülmüş ağaçların dolayında döndüler. Aradılar. Bir minik yiyeceği toprağı gagalayarak. Evlerin bahçelerine yöneldiler sonra. Yollarını kesen küçük serçe kapısı açık duran damdaki buğdayları muştuladı gelenlere. Sevindiler. Ciik, ciiikk! uçuştular. Hızla girdiler dama. Çabucak yuttular buğday tanelerini. Kapanan kapının gürültüsünden ürkünce bıraktılar gagaladıklarını. Damın içinde kaçıştılar. 

Necati, portakal ağacının altında bekliyordu. Elindeki çalı süpürgesiyle sessizce yaklaştı dama. Aralığından giriverdiği kapıyı kapattı. Süpürgeyi art arda vurdu kuşlara. Ölen serçeler yerde ve saman balyalarının üzerinde biriktiler. Tavanda uçarak ölmekten kurtulanlar, kapı açıldığında ötüşerek uzaklaştılar. Topladığı ölü serçeleri bahçedeki ocağın başına taşıdı Necati. Odunların közünü ayırdı. Yeniden yerleştirdi ortalayarak. Kuru zeytin dalları tutuşuverdi hemen. Sigarasını yakarken "çıra gibi" dedi. "Birazdan tepeleme köz olur. Çocuklar da zamanını bilirmişcesine gelirler şimdi. Hepsinden önce Zeynep'in Ufuk'u. Ardından Dilber, sonra da Ömer'le Hüseyin."