Peşinden bir sopayla koşturmalısınız!"
Jack London.
40 yıl gibi kısacık bir ömre elliden fazla kitabı sığdırmış biri olarak Jack London bile konuya bu şekilde bakıyorsa yapılacak tek şey, elime bir sopa alıp gerekirse sokak sokak koşturup o ilhamı neredeyse bulmak ve bir daha uğraştırmasın diye kıskıvrak yakalamaktır derim.
Her zamanki gibi ev işlerini bitirmiş, çalışma odamda çay-örgü keyfi yapar ve "niye benim bir kedim yok" diye günlük hayıflanmamı tamamlarken bu gün bloğa girmediğim aklıma geliverdi. Bunda, müzik dinlemek için her daim açık bir şekilde önümde duran bilgisayar ekranının yer işaretleri çubuğunda işaretlenmiş blok adımın bana sürekli göz kırpmasının da büyük payı vardı kuşkusuz.
Şu motif de bitsin, bu motif de, hadi bu da derken ipin azizliğine uğrayan bendeniz biten ipin yenisini teee karşımdaki dolaptan almaya erinince yazı yazmaya başlar buldum kendimi. Bu arada okuldan dönen ve leblebi molası verdikten sonra son sürat testlerini yapmaya başlayan ergen miniğim bloğun başına oturduğumu hissetmişcesine "anneeee"sini çağırmasın mı...Buradan verilen "efendim!" yanıtı kesmeyince kendilerini mecbur kaldık kalkıp yanına gitmeye. Hani LGS annesiyiz ya "Acaba soruyu anlayamadı da yardım mı isteyecek?" demeye kalmadan elindeki su şisesini uzatıp "Doldurur musun?" demez mi!
"Gıcık!" dedim... Tabi ki içimden...Ona suyunu doldurup yeniden oturdum yazmaya...
Bu günkü etkinliği tamamlamış olmanın iç huzuru ile bu kısacık yazıyı buraya bırakıp kaçayım ben. Zira bir "anne" çağrısı daha almış bulunmaktayım. Antrenmana gitmeden önce karnının doyurulması gerekiyor geleceğin kalecisinin. Bu arada, bu günkü etkinlik, aklına gelen ilk dört kelimeyi not edip, bir yazı içerisinde kullanmaktı ve seçtiğim dört kelime altını da çizdiğim "gıcık", "kedi", "leblebi" ve "sokak" kelimeleriydi. Şimdi annelik görevlerime geri dönme zamanı...
Bir daha ki etkinlikte görüşmek üzere...